“Koreliler seks konusunda çok ikiyüzlüler. Toplum içinde uygun
ve etik davranışlar gösteriyorlar, seksi önemsemiyormuş, bilmiyormuş gibi ama
geceleri, belli yerlerde çok farklı birilerine dönüşüyorlar. Kimse konuşmasa da
herkes yapıyor ve herkes de biliyor.” Sosyoloji Profesörü Lee Na-young
Son zamanlarda Kore medyasında olan haberler ve bu haberlere
olan tepkiler bu çıkan skandalların aslında yeni değil, var olan bir durumun
patlaması olduğunu gösteriyor. İki Koreli-Amerikalı kardeşin çektiği bu kısa ve
dolu belgeselde de Kore de olan fuhuş sisteminin ciddiyetini görüyoruz.
Miari isimli bir bölge ve orada açıkça yapılan seks ticaretini
konu alıyor. Bölgeyi bilmeyen yok ve bir çok erkek belgesel boyunca gururla
oraya bir çok kez gittiklerini söylüyorlar. Orada olan ve yapılan her şey açık
bir sır toplum içinde. Hatta bir noktada iki kardeş bir çok polise gidip
oradaki durumu soruyor çoğu kaçamak cevaplar verip başka bir polise
yönlendiriyor. Bir polis ise açıkça çok büyük bir şey olmadığı sürece müdahale
etmediklerini ve oğlanlara ‘gidip eğlenmelerini’ söylüyor. Belgesel seks
işçilerinin konuşmalarını ve vatandaşla yapılan sokak röportajlarını içerdiği
için bir çok perspektif sağlıyor.
Erkeklerin verdiği bazı cevaplar beni dumura uğrattı açıkçası.
Yaşlısından gencine kadar farklı şekilde dile getirselerde genel olarak aynı
görüş hakim. Onlara göre; ortada hiç mağdur yok sonuçta bunu bilerek isteyerek
yapıyorlar, kolay yoldan para kazanıyorlar ve ayrıca erkekleri baştan çıkaranda
zaten kadınlar. Profesör Lee Na-young ise bunun kendilerini vicdanlarını
rahatlatma olarak yorumluyor. ‘Nasıl olsa kirlenmişler’ ya da ‘istedikleri için
yapıyorlar’ bakış açısının bir savunma olduğunu söylüyor. Yani kaba bir
tabirle, erkeklerin alan memnun veren memnun bakış açısı kendilerini
rahatlatmak için. Seks işçisi olarak çalışanların mağdur olduklarını kabul
etmiyorlar, görmezden geliyorlar. Fakat belgeselde çalışanları dinlediğimizde başta
kadınların bu duruma düşme sebebinin
çarpık aile yapıları ve aileden gördükleri taciz, baskı, şiddetten kaçmak istemeleri
olduğunu görüyoruz. Fakat bunlardan kaçarken başka bir batağa düşüyorlar. Erkekler
mağdur olmadıklarını istedikleri zaman çıkıp gidebileceklerin de ısrar etseler
de işin gerçeği pek öyle değil. Satıcıları para ödünç vererek kendilerine bağlıyorlar
‘senin estetiğe ihtiyacın var, git
kendine şunu al’ gibi. Ayrılmak istediklerinde ise parayı geri istiyorlar
tabi ki de faizi ile.
Fuhuş kültürün bir parçası olduğu için yanlış bir şey olarak
görülmüyor. Büyükler, ‘abiler’ belli bir yaşa gelince erkekleri bir salona ya da
belli bir yere götürüp bekaretlerini kaybetmeye yardım etmeleri bir gelenek.
Açıkçası bu bizim kültürümüz içinde var olan
durum. Kore kültürü içinde ne kadar kabullenildiğini gösteren başka bir
olguda “şirket yemekleri”. Bu şirket yemeklerinde kullanılan servisler
kadınlarında seks için kullanılmalarını içeriyor ve bu sayede kontratlar imzalanıyor.
Ve bu işler için yaratılan bir şirket bütçesi oluyor tabi başka bir şey adı
altında gösteriliyor. Ve eşlerde iş için olduğu için anlayış gösteriyorlar daha
doğrusu görmezden geliyorlar.
Lee Na-young bu durumun Kore’nin tarihinin bir parçası olduğunu
açıklıyor. Şimdi kabul etmeselerde Japonya işgali sonrası, devlet Kore’nin
ekonomik durumunu düzeltmek için sistematik olarak Güney Kore kadınlarını,
oluşturulan özel bölgeler içerisinde Amerikan askerlerine sunarak Kore
kadınları kullanmışlar ve bu milli gelirin yüzde 25’ini oluşturuyormuş. Papaz Eddie Byun moral olguların
kaybolmasını bu jenerasyonun
fedakar tutumuna bağlıyor. Ülkeleri için herşeyi feda edecek bir toplum
oluştuğunu ve bunun da ahlak yapısının bozduğunu söylüyor.
"We are very good as Korean people of saving face and
putting on the proper image of what looks good on the outside.”
Belgeselde papaz Eddie
Byun’un da belirttiği gibi bu problemin dışarıdan fark edilmemesinin
sebebini çünkü “ Biz Koreliler durumu kurtarmakta dışarıdan iyi gözüken uygun
imajı çizmekte çok iyiyiz.” diyerek açıklıyor. Ayrıca bu papazında kiliseden bu
işlerle çok ilgilendiği için aforoz edildiğini öğreniyoruz belgeselin sonunda.
Bazı erkeklerin cevapları dışında olan tutumlara maalesef pek
şaşıramadım zira Türkiye’nin durumu ve zihniyeti de bu yapıda. Fakat rahatsız
eden kısım Kore’nin bir ütopya haline getirilmesi, özellikle bu Hallyu dalgası
ile oluşan hayranlar arasında. Kore’de de her ülkede olduğu gibi problemler var
fakat gerek medyada, gerek ekonomik açıdan gelişmesi ile olsun ya da
oluşturduğu popüler kültür ögeleri ile olsun Güney Kore genel olarak çok olumlu,
temiz bir imaja sahip. Tabi ki de mükemmel olması beklenemez fakat bu fazla iyi
imaj bir çok yanılgıya sebep oluyor.
Özellikle şu son dönemde olanlar bu imajın ne kadar iyi
yerleştirildiğini gösteriyor. Seungri, Jung Joon Young, Yoochun, Kim Hyun Joong
ve bunların hala onları savunan fanlarının olması, olan kanıtlara inanmamaları
bu oluşturulan imajın değişmesini engelliyor.
Güneydoğu Asya’daki ülkeler arasında seks ticaretinin içinde
müşteri olarak Koreli erkeklerin 1 numara olmaları ve belgeselde verilen her 10
Güney Koreli erkekten 8 inin seks için para ödemesi gibi bir istatistik varken Güney Kore erkeklerini romantize etmek bizi biraz ikiyüzlü yapmıyor mu?.
Son olarak değinmek istediğim ise belgeseldeki orta yaşlı bir adamın sözleri: “If we get rid
of prositituion people will invade families and kidnap innocent girls. Because
if you try to suppress human desire with force, it will only encourage more
crimes.” Kısacası “Fuhuşu yok edersek
insanlar başkalarının kızlarını kaçırıp kullanırlar. Çünkü insan arzusunu zorla
baskılamaya çalışmak daha fazla suça sebep olur.”
Fuhuş dünyanın her yerinde var olan bir problem. Bunun yok
olmasını istemek realistik bir bakış açısı olmaz. Ayrıca fuhuşun yasal olduğu
bir çok ülkede, ülkeye yararları ile ilgili yapılan bir sürü çalışma ve
istatistik var. Devlet kontrolü altında bir sistem oluşturulması, çalışanların
tanınması ve devlet korunması altında olması belki de mağdurların oluşumu
önlemek için daha uygun bir tutum olur.
Follow Us
Were this world an endless plain, and by sailing eastward we could for ever reach new distances